Hattat Hacı Ahmed Kamil Akdik K amil Akdik 1861'de İstanbul'da doğdu. Sami Efendi'den sülüs ve nesih hattı öğrenip icazet...



Hattat Hacı Ahmed Kamil Akdik


Kamil Akdik 1861'de İstanbul'da doğdu. Sami Efendi'den sülüs ve nesih hattı öğrenip icazet aldı. 1909'da Nişan-ı Hümayun Kalemi mümeyyizliği ve hat hocalığı yaptı. 1914’te Medrese't-ül Hattatin sülüs ve nesin hocalığını, 1918'de Galatasaray Sultanîsi'nin rik'a hocalığını üstlendi. Sultan V. Mehmed Reşad tarafından "Reis-ül Hattatıyn" unvanıyla ödüllendirildi. 1940'da Prens Tevfik Paşa'nın Kahire’de yaptırdığı caminin kubbe ve kuşak yazılarını yazdı. 1941'de vefat etti.






Hattat Mehmed Hulusi Yazgan

1285/1868 tarihinde İstanbul'da dünyaya geldi. Asıl adı Mehmed olup Hulusi mahlasıdır. Sultan Selim Mektebi'ndeki tahsilinden sonra babasından cami derslerine devam etti. 1316/1898 tarihinde ilmiye icazeti aldı. İlk yazı derslerini iptidai mektebinde Osman Nuri Efendi'den aldı. Daha sonra Muhsinzâde Abdullah Efendi'den sülüs ve nesih dersleri aldı. Ta'lik yazıya Karinabadlı Hasan Hüsnî Efendi'den başlamış, Çarşambalı Mehmed Arif Bey' den tamamlamıştır. Sami Efendi'den ta'lîk yazının inceliklerini öğrendi.

Darüşşafaka'ya yazı hocası oldu. Medrese-i Hattatîn'in kuruluşunda (1914) ta'lîk ve celî ta'lîk hocası olarak tayin edildi. Harf inkilâbında medreseler kapatılınca Türbeler Başbekçiliği görevine getirildi ve Darüşşafaka'da yeni harflerle yazı dersleri verdi. Ayrıca ölümüne kadar Sultan Selim Camii müezzinliği görevini yaptı. Hulusi Efendi asıl maharetini ta'lîk ve celî ta'lîk yazıda ortaya koymuştur. 1902-1927 yılları arası sanatının en parlak dönemidir. Görev yaptığı Sultan Selim Camii'nde celî sülüs ve celî ta'lîk levhası mevcuttur. Celî sülüs'le yazdığı levha 17 Ağustos 1999 depremi sonrası yapılan temizlik esnasında çaldırılmış, fakat daha sonra bulunarak yerine asılmıştır. Sultanahmed Camii, Sultan Selim Türbesi, Bâyezid ve Merkezefendi Camilerinde nefis levhaları mevcuttur. Ankara' da Birinci Meclis binasındaki "Hakimiyet Milletindir" levhası da Hulusi Efendi'nindir. Hilye, mezartaşı kitabesi ve levha olarak çok fazla eseri vardır. Hayatının son zamanlarında felç geçiren Hulusi Efendi 8 Ocak 1940 tarihinde vefat etti. Edirnekapı mezarlığına defnedildi; kitabesi yoktur.

Kaynak: Dr. Süleyman Berk, Eyüplü Hattatlar, Eyüp Sultan Belediyesi Yayınları.


Hattat Hacı Nuri Korman (Beşiktaşlı)

H. 1285 (1868) yılında dünyaya geldi. Alâeddin Bey ile Muhsinzade Abdullah Bey'in talebesi olan Hacı Nuri Efendi, Kazasker Mustafa İzzet Efendi yolunun son müntesibidir. Celî sülüs yazılarında onun tesiri yanında Mustafa Râkım Ekolü'nün tesiri de sezilir.
İstanbul Bakırköy'de Kartaltepe Camii'nin kubbesindeki İhlas Sûresi, Azapkapı Camii'nin muslukları üzerindeki yazılar, Kastamonu'da Şaban-ı Velî Dergahı'nda ve Çorum'da saat kulesinin üstündeki yazılar ile Sultanahmet'te Alman Çeşmesi'nin kubbe içi yazıları onundur. H. 1371 (1951) yılında vefat etti.

Kaynak: Osmanlı Hat Sanatı Tarihi, Ali Alparslan, Yapı Kredi Kültür Yayınları.




Hattat İsmail Hakkı Altunbezer

1873’de doğdu. Sülüs ve nesih hattı babasından öğrendi. Tuğra çekme, divani, celî, divanî ve celî hatları Sami Efendi ile meşk etti. Sanayi-i Nefise Mektebi'ni resim bölümünden birincilikle mezun oldu. Yazılarının tezhibi ile de ilgilenirdi. Altınbezer soyadını alması da bu meziyetindendir. 1946’da vefat etti.








Hattat - Müfessir Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır

Elmalılı Hamdi Yazır 1878 yılında Antalya'nın Elmalı kazasında doğdu. Aslen Burdur'un Gölhisar kazasına bağlı Yazır Köyü'nden olan babası Numan Efendi, küçük yaşta köyünden ayrılıp Elmalı'ya gelmiş, orada okumuş ve Şer'iyye Mahkemesi'nde başkâtip olmuştu. Annesi Fatma Hanım, Elmalı bilginlerinden Mehmet Efendi'nin kızıdır.
İlk ve orta öğreniminin yanı sıra hafızlığını da Elmalı'da tamamlayan Muhammed Hamdi Yazır, tahsiline devam etmek için on beş yaşında iken dayısı Mustafa Efendi ile birlikte İstanbul'a gitti ve Küçük Ayasofya Medresesi'ne yerleşti. Orada devrin büyük bilginlerinden olan Kayserili Mahmut Hamdi Efendi'den icazet aldı. Bundan sonra hocası Büyük Hamdi, kendisi de Küçük Hamdi diye anılmaya başladı. Birçok yazılarında da bu imzayı kullandı. Soyadı kanunu çıkınca babasının köyü olan "Yazır" soyadını aldı ise de daha çok doğum yerine nispetle "Elmalılı" diye meşhur oldu.
Muhammed Hamdi, ülkeyi çağdaş ilim ve medeniyet seviyesine ulaştırmaya vesile olacağını düşündüğü, İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin ilmiye şubesine üye oldu. Beyazıt Medresesi'nde iki yıl süren Dersiamlık görevinden sonra II. Meşrutiyet'in ilk meclisine Antalya mebusu olarak girdi. II. Abdülhamid'in tahttan indirilmesine rıza göstermeyen Fetva Emini Nuri Efendi'yi ikna edip, fetva müsveddesini yazmak suretiyle bu konuda etkili bir rol oynadı. Daha sonra Şeyhulislâmlık Mektûbî Kalemi'nde görev aldı. Mekteb-i Nüvvâb ve Mekteb-i Kudat'ta fıkıh, Medresetü'l-Mütehassısîn'de usûl -i fıkıh, Süleymaniye Medresesi'nde Mantık, Mülkiye Mektebinde de Vakıf Hukuku dersleri okuttu.
Hamdi Yazır, 1918'de Darûl-Hikmeti'l-İslamiyye üyeliğine, kısa bir süre sonra da başkanlığına tayin edildi. I. Dünya Harbi'ni müteakiben bir müddet Evkaf Nazırlığı'nda bulundu ve bu sırada ayan azası (senatör) oldu.
Süleymaniye Medresesi Mantık müderrisi iken, Cumhuriyetin ilanı ile memuriyet yaptığı kurumlar lağvedilince evine çekildi, ilmî tetkik ve incelemelerle meşgul oldu.
Bir geliri olmadığından maddi sıkıntı çektiği bu dönemde, Metalib ve Mezâhib isimli tercüme eserini tamamladı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Diyanet İşleri Reisliği'ne bir Kur'an tercüme ve tefsiri hazırlatmak görevi verilmişti. "Hak Dini Kur'an Dili" adını verdiği 9 ciltlik eserini sağlığında tamamlamaya muvaffak oldu. Eserin ilk basımı 1936'da yapıldı. Sahasının en değerli kaynak eserleri arasında sayılır.
Çağdaşları arasında emsaline az rastlanan geniş kültürlü, mütefekkir bir din âlimi olan Elmalılı Hamdi Yazır, aynı zamanda sanatçı bir kişiliğe sahipti. Türkçe, Arapça ve Farsça şiirler de yazmasına rağmen edebî yönüyle pek tanınmamıştır.
Musikiye de aşinalığı olan Hamdi Yazır'ın, sanatçı kişiliği daha çok hattatlığında ortaya çıkar. Sülüs, nesih, ta'lik ve celî türünde yazdığı çeşitli levhalarla son devrin seçkin hattatları arasında sayılmaktadır.
Elmalılı Hamdi Yazır’a asıl ününü kazandıran eseri "Hak Dini Kur'an Dili" adlı meşhur tefsiridir. Kırk sekiz yaşında iken başlayıp hummalı bir çalışma sonucu altmış yaşında tamamlamıştır. Bunun dışında "Metâlip ve Mezâhib " adlı bir felsefe tarihi tercümesi vardır.


Muhammed Hamdi, kalp yetmezliğinden mustaripti. 27 Mayıs 1942'de, Erenköy'de, damadının evinde istirahat etmekte iken vefat etti. Sahrayıcedid Mezarlığına defnedildi.


Hattat Abdülkadir (Saynaç) Efendi

Eski Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın torunlarından ve nâiblerden Ahmet Tevfik Efendi’nin oğludur. 1881’de (1299 H.) Kayseri’ye bağlı Tavlusun köyünde doğdu.
Memleketinde ilkokulu bitirdikten sonra 1898’de (1316 H.) İstanbul’a geldi. Fatih Camii’nde Arnavut Hoca Hasan Necmüddin Efendi’nin dersine devamla icazetname aldı. Darülfünun İlahiyat bölümünden 1912’de (Temmuz 1328) mezun oldu.
1903’te (1321 H.) Meşihat Dairesi’ne girerek Mektubî Kalemi’nde memur olarak göreve başladı ve dairenin lağvedilmesine kadar vazifesini sürdürdü. Ardından yeni kurulan İstanbul Müftülüğü Evrak Kalemi’ne memur tayin olunarak vakti gelince yaş haddinden emekli edildi.
Damat İbrahim Paşa ve zevcesi Fatma Sultan hayratında — vakfiye gereğince — vaaz etmesi kararlaştırıldı.
Memleketinden İstanbul’a geldiği sene, Filibeli Hacı Arif Efendi’den sülüs ve nesih meşkine başlayarak huruf (harfler) müfredatını Reisülhattatîn Kâmil Efendi’den mürekkebatı tamamlayarak icazet aldı. Birkaç sene “Medresetülhattatin”de de çeşitli meşkleri yazıldı.
1909’da [25 Şubat 1324] Maarif Meclisi’nde hutût-ı mütenevvia yarışmasına girerek birinciliği kazandı. Darülmuallimîn hüsn-i hat hocalığına tayin edildi. Bir müddet sonra Darülhilâfe medreselerine, oradan da İmam-Hatip mektebine nakledilerek ilgaları tarihine kadar muallimlikte bulundu.
Sülüs, celî, talik ve rik’ada ayrıca mürekkep imalinde maharetliydi.


Hattat Mehmed Sü'ud (el-Mevlevî) Bey

Mehmed  Sü’ud  Bey, Divan-ı Hümayun  Kuyud  Odası Mümeyyizi Safvet Bey’in oğlu ve Hattat Vahdetî’nin torunudur.  1882 (H. 1299)’da Kuruçeşme’de doğdu.

Beşiktaş’ta Mekteb-i Hamidi’ye devam etti. Babasından ve diğer zatlardan Arapça ve Farsça okudu. 1899 (H.1317)’de Divan-ı Hümayun mühimme kalemine girdi. Nesih ve sülüsü babasından ve Beşiktaşlı Nuri (Korman) Efendi’den, daha sonra Muhsinzade Abdullah Bey'den, divaniyi Kâmil (Akdik) Efendi’den, divani celisini Sami Efendi’den ve tuğrayı Tuğrakeş İsmail Hakkı Bey’den meşk ederek Divan dairesinden hattatlık şehadetnamesi ve Divan-ı Hümayun beylikçisi Nasır Bey’in himmeti ile salise rütbesi verildi.
Sü'ud Bey Divan’da on sekiz sene hizmetten sonra 1908 (H.1326)’da Meclis-i Ayan kitabetine nakledildi.  Medreselerde yazı ve tahrir usulü muallimliğinde bulundu. Osmanlı Devleti’nin yıkılışıyla birçok münevver zat ile birlikte açıkta kaldı. Babıâli caddesinde küçük bir dükkân açıp isteyenlere yazı yazmak suretiyle maişetini temine çalıştı.
Kanunisani 1930’da Fatih Millet kütüphanesine memur tayin edildi. 28 Ağustos 1948 (23 Şevval 1367)’de vefat etti. Merkez Efendi kabristanına defnolundu. Kısa boylu, zayıf, mütedeyyin ve musalli idi. Tertipli şiirlerden oluşan bir divanı vardır. Refikasının vefatında terkibi bend şeklinde uzun bir manzume ve üstadı Muhsinzadenin hayatına dair bir risale yazmıştır. Yenişehirli Avni Beyin şiirlerini toplayıp tertip etmiş ve hayatını mukaddime olarak  yazmıştır. Bunlar basılamamıştır. Şair Şeyh Zekâî merhumun hayatını ve şiirlerini içeren bir eseri basılmıştır. Mevlevî tarikatına intisabı münasebetiyle “Sü’udülmevlevî” imzası ile gazete ve mecmualarda şiirler yayınlamıştır. Tarz-ı kadimde her istediği vadide nazma muktedir ve sülüs, celi ve divanî yazılarda mahir idi.
Kaynak: Son Hattatlar, İbnülemin Mahmut Kemal İnal, s. 379-380.


 Hattat Mehmed Kamil (Ülgen) Bey

Mehmed Kâmil Ülgen Bey, Süleymaniye camii müezzinlerinden Osman Efendi’nin oğludur. R. 1302 (1886) yılında Vezirköprü ilçesi Zeytun nahiyesinde doğdu. R. 1305 (1889) yılında babası tarafından İstanbul’a getirildi. İbtidaî, rüşdî, kısmen idadi ve hsusi tahsil gördü. Filibeli bakkal Hacı Arif Efendi’den sülüs ve nesih yazı yazdı.R. 1318 (1902) yılında Harbiye nezaretinde kâtipliğe tayin ve 1319 (1903)’de müsabaka ile dördücü sınıfa terfi edildi.

R. 1319’dan 1322 (1903 – 1906)’ye kadar Sami Efendi’den ta’lik ve celi yazdı.
R. 1323 (1907)’de Ticaret mektebi âlisine girdi, 1324 (1908)’de oradan Mektebi Hukuka naklederek 1327 – 1328  (1911 – 1912)’de diploma aldı. Harbiye Nezaretindeki vazifesine de devam etti. R. 1329 (1913) nihayetinde Müdafaa-i milliye vekâleti ordu dairesine ve bilahare Hukuk Müşavirliği kalemine tayin edildi.
Seferberlikten evvel iki seneye yakın Matbaa-i Askeriye’nin yazılarını yazdı ve Darüttedris hüsn-i hat muallimliğini yaptı. Ankara’da Millet Meclis Vilâyet matbaaları hattatlığında bulundu. Birçok müesseseye yazı yazdı.
Daha sonra Askerî Divan-ı Temyiz’e tayin edildi. Kolordu müşavir muavinliğine terfi edilerek Konya’da beşinci kolorduya gitti. Bir sene kadar orada hizmet ettikten sonra yazıya olan hevesinden dolayı istifa ederek İstanbul’a geldi.
Lâtin harfi kabul edilinceye kadar İstanbul’da muhtelif matbaaların hattatlığı ile iştigal etti. 1930’da Adliye Vekâletine müracaatı üzerine Akçaabat ilçesi Cumhuriyet Savcılığına getirildi. Muhtelif Adliye memuriyetinden sonra kendi isteği ile emekli edildi.

Kaynak: Son Hattatlar, İbnülemin Mahmud Kemal İnal.


Hattat Neyzen Mehmed Emin Yazıcı (Emin Dede)

Ömer Vasfî Efendi'nin kardeşi olan Mehmed Emin Dede Efendi, 5 Cemaziyelevvel 1300/14 Mart 1883 tarihinde Tophane'de Defterdar Mahallesi'nde dünyaya geldi. Sülüs ve nesih yazıyı Çukurcumalı Kadri Efendi'den öğrendi. Düzenli bir yazı eğitimi almadı, ancak kabiliyetiyle güzel eserler verdi. Ağabeyi Ömer Vasfî Efendi, hattat Sami Efendi'ye derse gittikçe, o da yanında gitti. Sami Efendi'den çokça istifade etti.Çok iyi bir hattat, ayrıca çok iyi bir neyzendi. Galata Mevlevihanesi'nin Neyzenbaşısı oldu. Kendisine "Emin Dede" denmesi bu yüzdendir. Emin Efendi 1914'de Genel Kurmay dairesi hattatlığına tayın edildi. Çok güzel istifler yaptı, levhalar yazdı. 1945 yılında vefat etti.

Kaynak: Dr. Süleyman Berk, Eyüplü Hattatlar, Eyüp Sulten Belediyesi Yayınları.


Hattat Necmeddin Okyay

1883'de Üsküdar'da doğdu. Talat beyden Rik'a, Divani, Celi Divani yazılarıdan icazet aldı. Sonra Bakkal Arif Efendi'den Sülüs-Nesih dersi almıştır. Bu arada ebruculuk ve aharcılık (kağıdı cilalama sanatı) öğrenmiştir. Üstad Sami Efendiden Talik ve Celi Talik meşk etmiştir. Güzel Sanatlar akademisinde hocalığı vardır. 1976'da vefat etti.








Ressam - Hattat İbrahim Feyhaman Duran

İbrahim Feyhaman Duran, Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın kızının ahfadından Rüsumat Emâneti muavin yardımcısı Enderûni Süleyman Hayri Bey (ö. 1309/1860)'in oğludur. 1 Muharrem 1304/30 Eylül 1886'da Kadıköy'de doğdu.
Galatasaray Lisesi'nde okuyup mezun olduktan sonra beş sene kadar bu lisede öğretmenlik yaptı. Resimdeki kabiliyeti Prens Abbas Halim Paşa tarafından takdir edilerek resim tahsil etmek için Avrupa'ya gönderildi. Paris Sanayi-i Nefise okulunda Kormon ve Janpol Lorans'ın atölyeleride çalıştı. İstanbul'a dönüşünde Kız Sanayi-i Nefîse Okulu'nda resim hocalığına atandı. 1927'de Güzel Sanatlar atölye öğretmenliğine atandı. Hattat Sami Efendi'den, Galatasaray Sultanîsi yazı hocası İzzet Efendi'den ve Mahmud Bey Matbaası hattatı Tahsin Efendi'den yazı meşk etmiştir. Güzel Sanatlar Akademisi resim hocası iken yaş haddinden emekli oldu.
Evinde resim yapmak, yazı yazmak ile meşgul iken 6 Mayıs 1970 tarihinde vefat etti. Kabri, Edirnekapı Sakızağacı Şehitliği 9. Ada 1.bloktadır. Yanında, 1986 yılında vefat eden değerli arkadaşı A. Süheyl Ünver'in kabri vardır.
(İbnülemin, 95; Feyhaman, İstanbul, Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Resim Bölümü 1970 Yayınları, 1970, 26 s.)

Kaynak: Dr. Süleyman Berk, Eyüplü Hattatlar, Eyüp Sultan Belediyesi Yayınları.


Hattat Macid Ayral

1891 yılında İstanbul'da doğdu. Sülüs ve nesihi Beylerbeyi'nde Hamidiye Mektebi'nde okurken, Hocası Ali ve Enderunlu Ahmet Rakım Efendi'lerden öğrendi. Hattat Şefik Bey'e hayrandı ve yazısına çok çalıştı. Medresetü'l-Hattatin'e devam etti. İsmail Hakkı Bey'den celî sülüsünü, Hulusi Efendi'den talik yazısını ilerletti. 1955 yılında Irak'a hat hocalığı için gitti. Şişli, Levent, Şile, Seyid Ahmet, Bebek, Yeşilköy Kemer Hatun ve Davut Paşa camilerinde celi yazıları yer almaktadır. 1961'de vefat etti.

 



Urfalı Hattat Behçet Arabi (Behçet Görgün)

İstanbul, Bursa, Edirne gibi devlet sanatının yoğunlaştığı merkezlerden 1000-1500 km. uzaklıkta bulunan ve bu nedenle devlet sanatının her türlüsünün mahalli bir üslûba büründüğü Urfa'da yetişen ve bir ömre sığmayacak derecede çok sayıda eser veren Behçet Efendi 1893 yılında Urfa'nın Kaleboynu mahallesinde doğdu. Peygamber Efendimizin sancaktarı Ebu Eyyüb el Ensari'nin torunlarından olan günümüzden 400 yıl kadar önce Arap yarımadasından gelerek Urfa'ya yerleşen Arabizadeler ailesinden Hamid Efendi'nin tek evladıdır. (Bu aile günümüzde de "Arabizadeler" lakabıyla anılmakta ve "Görgün" soyadını kullanmaktadır)

Küçük Behçet, kendisinde sezilen kabiliyet nedeniyle 13-14 yaşlarında iken Şer'i Mahkeme'de kâtip bulunan akrabalarından birinin yanına babası tarafından Hüsn-i Hat öğrenmeye verildi. Bu zatın yanında ilk bilgilerini alan Behçet, sanatında büyük ilerleme kaydetti ve hocasını geçti. Kendisinin daha usta birinin yanına verilmesine gerek duyuldu. Şer'iye'de kâtip hoca Behçet'i, aslen Mardin Beylerinin torunlarından olan, hüsn-i hattın her çeşidinden icazet almış, icazet vermiş, şair-musikişinas Lobut Beyzade Ahmet Vefik Efendi'ye götürüp; "-Ahmet efendi, işte sana kabiliyetli bir genç, ben bildiklerimi öğrettim, gerisi sana kalıyor" diyerek teslim etti.

Behçet, Ahmet Vefik Efendi'den Halil-ür Rahman Medresesinde Hüsn-i Hat öğrenmeye başladı. Çok güzel kompozisyonlar üreterek icazetnamesini aldı.
Behçet Efendi 17 yaşında evlendi. Üç çocuk sahibi iken 24 yaşında I. Dünya Harbi sırasında askere alındı. Medine'de 5,5 sene askerlik yaptı. Burada bulunduğu sırada Peygamber Efendimizin makamına İstanbul'dan gönderilen yazıları işledi ve kendi yazılarından yazdı. Bu yazılarının başında Urfalı şair Nabi'nin, 
"Sakın terk-i edebden kûy-i mahbûd-ı Hüdâdır bu
Nazargâh-ı İlâhidir Makam-ı Mustafadır bu"
dizeleriyle başlayan meşhur kasidesi gelmektedir. Ancak bu güzel eser son yıllarda Mescid-i Nebevi'nin duvarlarından sildirilmiştir.

Medine'deki bu hizmetlerinden dolayı Fahri Paşa tarafından fırka yazıcılığına alındı ve kendisine Peygamber Efendimizin Sakal-ı Şerifleri hediye edildi. Bugün Urfa'da Çarhoğlu Camiinde Ramazan aylarında ziyarete açılan Sakal-ı Şerif. Behçet Efendi'ye Medine'de hediye edilen Sakal-ı Şeriftir.
Behçet Efendi askerlik dönüşünde Urfa'daki bazı mekteplerde meşk verdi. Harf inkılâbından sonra hat sanatında görülen duraklama safhasında bir müddet işsiz kaldı, zor günler geçirdi. Geçimini temin maksadıyla Urfa'da Tekel memurluğu görevine başladı. 40 yaşlarında Urfa'nın Siverek ilçesine aynı görevle nakledildi. Siverek'de 1 yıl çalıştıktan sonra istifa ederek Urfa'ya döndü. Urfa'nın "Bahçeler" mevkiindeki vakıf bahçesinde bahçecilik yapmaya başladı. Müzikle ilgilendi. Hocası Ahmet Vefik Efendi gibi iyi bir müzik bilgisine ve kulağına sahip idi. Urfa'mızın tanınmış gazel ustalarından merhum "Kel Boze"nin [Bozan Hafız) oğlu gazelhan merhum Ahmet Uzungöl, Behçet Efendi'nin çok iyi bir gazel ustası olduğunu, meclislerde bilhassa segâh ve kürdi gazelleri çok güzel okuduğunu bir sohbetimiz esnasında bana anlatmıştır.
Behçet Efendi'nin memuriyetten istifası sanat hayatında bir dönüm noktası olmuş, o güne kadar mahdut sayıda eser veren bu zat bundan böyle geçimini temin maksadıyla yazıya daha sıkı sarılmaya başlamıştır. Elimizdeki mevcut eserlerinin büyük bir kısmimi 940'lardan bu yana tarih taşımasının nedeni de bu olmalıdır.

Kendisine, "-Bu güzel yazıları nasıl yazıyorsun?" diye soranlara büyük bir tevazu ile "-Ben yazmıyorum, yazdıran yazdırıyor, bu sanat bana Cenab-ı Allah'ın bir lütuf ve ihsanıdır." cevabını verirdi.
Bugün Urfa'nın bütün camilerini, çok sayıda ev ve dükkânlarını "Behçet Arabi" imzalı yüzlerce levha süslemekte, yüzlerce mezar taşında yazıları bulunmaktadır. Bazı yazı kompozisyonları Sebil'ür Reşad ve Hilal mecmualarında çıkan Behçet Efendi'nin 1960 yıllarında Hilal takviminde bazı güzel yazıları yayımlanmıştır. Türkiye ve diğer bazı İslâm ülkelerine dağıtılan bu takvimler, o yıllarda İslâm âleminde büyük ilgi görmüş, bu hizmetinden dolayı Behçet Efendi birçok tebrik almıştır. Bu gün bile bazı firmalarca yayımlanan ve hat sanatının güzel örneklerini içeren kartpostallarda kendisinin eserlerine yer verilmektedir.
Mareşal Fevzi Çakmak'a ve Diyanet İşleri eski Reisi Ahmet Hamdi Akseki'ye göndermiş olduğu levhaları çok beğenilmiş ve bu zatlardan takdir ve teşekkürlerini belirten mektuplar almıştır.

Behçet Arabi'nin Urfa dışında da çok sayıda eserinin mevcut olduğu tahmin edilmektedir. İstanbul Ayasofya Camii mihrabının sol tarafında ve Üsküdar'daki Özbekler Tekkesi'nin mihrabında birer levhasının asılı olduğu genç araştırmacı-hattat Urfalı Halil Adnan Alpay tarafından tespit edilmiştir.
Behçet Arabi'yi yüzyılımızın önemli hattatları arasında zikretmemize belki imkân yoktur. Ancak, hat sanatının örneklerinden yoksun bulunan Urfa'da yetişmiş olması, askerliğini yapmış olduğu Medine ve Bediüzzamn Said-i Nursi Hazretlerinin mezar taşını yazmak için götürüldüğü Adana hariç, ömrü boyunca Urfa dışına çıkmamış olması göz önünde tutulacak olursa sanat dünyasındaki yeri daha da yüceleşecektir. Zira Urfa camilerinde kendisine ilham verecek bir tek yazının dahi bulunmaması, İstanbul, Edirne, Bursa gibi hat sanatının doruk noktasına ulaştığı şehirlerdeki yazıları inceleyememiş olması Behçet Efendi'nin en büyük şanssızlığı olmuştur. Belki Diyarbakırlı hemşehrisi rahmetli Hamid gibi kültür ve sanat merkezi İstanbul’a yerleşebilseydi, oradaki sanat çevresine girse, muhteşem eserlerden ilham alabilseydi sanatında daha da ileriye gidecek, şüphesiz önemli bir yer işgal edebilecekti. Hamid'i Hamid yapan İstanbul olmamış mıydı?
Acaba üstad İstanbul'a yerleşmeyip Diyarbakır'da kalsaydı bu olgunluğa erişebilir miydi?

Yazmış olduğu nefis bir yazıyı sabahleyin eline alıp bazı tanıdık kişilerin kapısını çalarak 5-10 liraya satan, çoğu kez satamadan eve eli boş dönen Behçet Efendi bu durumdan yılmaz, yazar, yazar, tekrar yazardı.
Zamanında çini mürekkebi bulunmasına rağ­men buna itibar etmez, geleneği sürdürerek mürekkebini bizzat kendisi hazırlardı. Zeytinyağı kandilini etrafı kapalı bir sacın altında yakar, bunun saca yapışan işlerini kazıyarak toplar, sonra bu isleri, yakarak kararttığı pirinçle birlikte iyice döver, sonra bunları kayısı ağacı sakızıyla [erik pisi) uzun müddet karıştırmak suretiyle kaynatırdı. Mürekkebe parlaklık versin diye bazen bu karışıma kaynama safhasında soğan kabuğu da ilave ederdi. Elde ettiği bu mürekkep gayet parlak ve uzun ömürlü olur, su ile dahi çıkmazdı.
Behçet Efendi, kufi hariç, nesih, sülüs, divani ve rıkâ gibi yazı çeşitlerini büyük bir başarıyla kullanmış, ancak en çok celi sülüs ve celi ta'lik tarzında eserler vermiştir. Bilhassa celi sülüs tarzındaki "Aman Ya Muhammed", "El İzzetü Lillah", yıldız ve tuğra şeklindeki "Kelime-i Tevhid" ile "Ve Hüve Âla Külli Şey'in Kadir" kompozisyonları kendisinin beğenerek ısrarla kullandığı yazılarındandır.
Celi sülüs levhalarında celi divani, celi ta'lik levhalarında celi ta'lik imza kullananan Behçet Efendi, her levhasının altına rıkâ ve divani tarzlarda ay, gün ve tarih yazar, eserinin sol tarafına ta'lik tarzda "Urfa" yazmayı da hiç ihmal etmezdi.
Ahmet Vefik Efendi'den icazet alan Behçet Efendi, sanat hayatı boyunca kimseye icazet vermemiştir.  Kendisinden Dr.  Münib Görgün (Arabizade) ve Mahmut Dörtbudak (öğretmen) meşk almışlar, ancak üstadın vefatı neticesinde her iki öğrenci de çalışmalarını icazet seviyesine kadar getirememişlerdir. Her iki hattat da icazetsiz olmalarına rağmen bugün hat çalışmalarını sürdürmektedirler. Dr. Münib Görgün Urfa'da inşa edilen camilerin duvar yazılarını yazmakta, Mahmut Dörtbudak ise kâğıt üzerine levhalar yazmaktadır.
1965 yılında Urfa'da vefat eden Behçet Efendi Harran Kapıdaki aile mezarlığına defnedilmiştir. Allah rahmet eylesin.

Kaynak: A. Cihat Kürkçüoğlu, Urfalı Hattat Behçet Arabi, Şanlıurfa Belediyesi Kültür ve Eğitim Müdürlüğü Yayınları, 1997.


 Hattat Kemal Batanay

19 Receb 1310 / 6 Şubat 1893 tarihinde İstanbul’da dünyaya geldi. Babası Hâfız Ziyâ Efendi’dir. İlköğrenimine Sinan Ağa Mektebi’nde başladı, Zeyrek Saliha Sultan Mektebi’nde tamamladı. Sırasıyla Fâtih Rüşdiyesi ve Vefa İdâdîsi'ni bitirdi. On dört yaşında hâfız oldu. II. Abdülhamid’in imamı kıraat âlimlerinden Hacı Niyazi Efendi’den kıraat öğrendi. Bu arada cami derslerine devam ederek dönemin önemli isimlerinden dinî ilimler tahsil etti. Darulfünûn İlâhiyat Fakültesi’ne girdiyse de I. Dünya Savaşı sebebiyle tamamlayamadı.
Hattatlığı kadar mûsikî yönüyle de bilinen Kemal Batanay ilk mûsikî derslerini babasından ve onun çevresinden almıştır. Kasımpaşa Küçük Piyale Paşa Camii imamı Cemal Efendi, Neyzen Emin Efendi, Hâfız Ahmet Irsoy, Rauf Yektâ Bey gibi üstadlardan Mevlevî ayinleri ve dinî eserler meşketti. Hüsnü Efendi’den meşk etti. Onun vefatından sonra Hattat Hulûsi Efendi’ye devam etti ve 1918 yılında icâzetnâme aldı. Sülüs ve nesih yazıyı ise Sofu Mehmed Efendi’den meşk etmiştir.
Çeşitli müze ve özel koleksiyonlarda eserleri bulunmaktadır. Hamâmizâde İhsan Bey’in Ömer Hayyam Rubâileri ve Yahya Kemal’in Hayyam Rubâileri isimli eserlerin farsça metinlerini ta’lik hat ile Kemal Batanay yazmıştır. Hattat Hâfız Kemal Batanay 22 Haziran 1981 tarihinde vefat etti. Kabri Feriköy Mezarlığı’nda bulunmaktadır.

Kaynak: İstanbul'un 100 Hattatı, Dr. Süleyman Berk, İBB Kültür A.Ş. Yayınları, 2010.

 

Hattat Mahmud Bedreddin Yazır

Yazırlı Hoca Numan Efendi'nin oğlu olarak 1895 yılında Elmalı da doğdu. Meşhur müfessir Hamdi Yazır'ın kardeşidir. Meşrutiyet sıralarında Elmalı'dan İstanbul'a gelerek Rüşdiye tahsilinden sonra Nuruosmaniye Medresesi'ne girdi, bu arada hüsnühat ile meşgul olmaya başladı.

Sülüs ve Nesihi Bakkal Arif Efendi’nin oğlu Rakım'dan; Ömer Vasfi ve Aziz Efendi’den, Talik yazıyı da Hulusi Efendi’den ders alarak öğrendi. Meşihat Mektubi Kalemi'ndeki resmi vazifesinin ağırlığı, bu sanat ile gereğince uğraşıp eser vermesine ve kemale ermesine müsaade etmedi.
En büyük eseri "Medeniyet Aleminde Yazı ve İslam Medeniyeti'nde Kalem Güzeli"dir. Bu kitap, hat sanatını en geniş biçimiyle nesillerimize aktarmakta büyük bir vazifeyi yerine getirmiştir. Web sitemizin ismi de bu eserden ilham alınarak konulmuştur.
13 Rebiulevvel 1372 / 1 Aralık 1952'de Hakk'ın rahmetine kavuşmuştur. Kabri Sahrayıcedid Mezarlığı'nda ağabeyinin yanındadır. Ruhu şad olsun.

 

Hattat Hamid Aytaç

Asıl adı Şeyh Musa Azmi'dir. Bu bakımdan "Azmi" imzalı bir çok yazısı vardır. Hamid, takma adı ile tanınmaktadır. Aytaç soyadını almıştır. 1891'de Diyarbakır'da doğmuştur. Tuhfe-i Hattatîn'de adı geçen Hattat Amidî yani Diyarbakırlı Seyyid Adem Efendi torunlarından ZülfikarAğa'nın oğludur.
İlk öğrenimini sibyan mektebinde Diyarbakır meb'usu Hoca Mustafa Akif Efendi'den yapmıştır. Yazı aşkı da bu hocanın eğitiminden doğmuştur. Rüşdiye mektebinde Hoca Vahid Efendi'den rik'a ve jandarma kolağalarından (önyüzbaşı) Ahmed Hilmi Efendi'den sülüs yazıyı öğrenmiştir. Ayrıca Kavas-ı Sağır imamı Said Efendi'den ve akrabasından hüsn-i hat hocası Abdüsselam Efendilerden de öğrenimini sürdürmüştür. Resme yetenekli olduğundan askerî rüşdiye resim ve Fransızca öğretmeni merhum ressam Ali Rıza Bey'in öğrencisi ressam Hilmi Efendi'den resim öğrenmiştir.
Öğrenci iken Hasan Ferid Bey'in atlasından haritaları aslı gibi çizdiğinden eser, okulun müzesine konulacak değerde görülmüştür. Harb Okulu matbaası hattatlığına, sonra da Genel Kurmay serhattatı (hattatların başı) hocası Mehmed Nazif Efendi'nin ölümü üzerine bu matbaaya geçmiştir. Bu görevi yedi yıl sürmüştür. Bu görevi sırasında l. Dünya Savaşı'na rastlayan yıllarda Yıldırım Orduları Grubu emrinde Almanya Berlin'de Harita Dairesi'nde bir yıl çalışmış, sonra İstanbul'a dönmüştür. Mütarekeden sonra istifa etmiş ve "Hattat Hamid Yazı" evi diye bir işyeri açarak o tarihten sonra hep serbest çalışmıştır. Hattat Hamid Bey Türk matbaacılığına çinkografi, çelik üzerine resim ve yazıhakketme yani gravür, kabartma ve lüks baskı tekniğini de ilk getirenlerdendir.
İstanbul'da en yeni camilerden olan Şişli Camii'nin eşsiz yazıları ile bir çok evlerde, salonlarda ve işyerlerinde Mısır ve Irak'ta, hatta dünyanın her yerinde onun binlerce nefis yazısı vardır. Uzun ve verimli bir ömür süren Hattat Hamit Bey bütün İslam aleminden, hatta Japonya'dan bile bir çok öğrenci yetiştirmiştir. Son yazılarından biri, Kırk Hadistir. Süleymaniye Kütüphanesi arşivinde yazılarından bir kısmının mikrofilmleri alınarak saklanmıştır. İslam Festivali için 1976 yılında İngiliz televizyonu, Süleymaniye Kütüphanesi'nde renkli bir filmi çekmiştir. Ölümünden birkaç ay önce de İslam Kültür ve Tarih Merkezi tarafından böyle bir film hazırlatılmıştır. Ayrıca Süleymaniye Kütüphanesi arşivinde kasetlerde kendi sesinden hayat hikayesi vardır. Mekke-i Mükerreme'de yapılmış olan son İslam Konferansında Hattat Hamit Bey'in yazdığı bir Kur'an-ı Kerim'in Almanya'da yapılmış nefis yaldızlı ve renkli bir baskısı Suudî Arabistan Kralı Halid tarafından bütün Müslüman ülkelerin devlet başkanlarına armağan edilmiştir.
18 Mayıs 1982'de vefat etmiş, vasiyeti üzerine Karacaahmet mezarlığında Şeyh Hamdullah'ın yakınındaki kabrine, bir mi'rac kandili günü toprağa verilmiştir.


 Hattat Mustafa Halim Özyazıcı

İstanbul'un Haseki semtinde 1898 yılında doğdu. Rüştiye'yi bitirdikten sonra Sanayi-i Nefise Mektebi'ne gitti. Medrestü’l-Hattatin'de hat dersi aldı. Yazıya rik'a ile Hamid Aytaç'la başladı ve daha sonra Ferid Bey'den divanî, Hasan Rıza ve Kamil Akdik'ten süllüs ve nesih, Hulusi Efendi'den talik meşki aldı. Uzun süre serbest çalıştı. 1948 yllından 1962 yılna kadar Güzel Sanatlar Akademisi'nde eski hat öğretmenliği yaptı. 1964 yılında vefat etti.

 

Hattat Mustafa Bekir Pekten

Bekir Pekten, İstanbul Sirkeci'de H. 1331 (1913) yılında Ağustos ayında doğmuştur. Babası ticaretle meşgul Sancaktaroğlu Mehmed Efendi, annesi Emine Hanım'dır. Dedeleri Kayseri Beyinin sancaktarlarındandır. İlköğrenimine Âşiyan İptidaîsinde başlamış, Reşid Paşa İlkokulunda devam etmiş, 1926 yılında beşinci sınıfa geçtiğinde ise babasının ticarethanesine yardım etmek için öğrenimini bırakmıştır. Babası ticareti bırakınca uzun süre şoförlük, oto radyatör tamirciliği ve yedek parça ticareti ile uğraşmıştır.
1934 yılından itibaren içinde hat sanatına karşı büyük bir istek olduğunu sezmiş, Reşid Paşa'da öğrenci iken dördüncü sınıfa kadar da rik'a dersleri aldığı, sahaflarda, çeşitli cami ve evlerde gördüğü yazıları aynen yazmaya özendiği için hat sanatında ilerlemeye karar vermiştir. 1945 yılında Hattat Bahir Yesarî'den ta’lik meşk etmiştir. Devlet Güzel Sanatlar Akademisine konuk öğrenci olarak devam etmiş, hattat Halim Efendi'den 1964'den itibaren o zatın vefatına kadar sülüs, nesih, muhakkak, tevkii reyhanî, rik'a yani icazet yazısı da olmak üzere şeş kalem denilen altı çeşit yazıyı öğrenmek için 17 yıl ders almıştır. Bir taraftan yazıya çalışırken bir ara nakliyecilik, bir zaman da kereste ihracatı işinde çalışmış, sonra Bağ-Kur'dan emekli olmuştur.
Yazı yanında kağıt aharlamayı, mürekkep yapmayı, altın ezmeyi, yapıştırmayı, cetvel çekmeyi de öğrenmiştir. Barbaros türbesi kubbesinde, Irak'ta ve birçok ellerde yazıları vardır.  Hattat Necmeddin Okyay Efendi'den de ta’lîk ve sülüs celîsi öğrenmiştir.
1994 yılında vefat etmiştir.

Kaynak: Başlangıçtan Günümüze Türk Hat Sanatı, Muammer Ülker, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara, 1987.


Hattat Sadi Belger (Op. Dr.)

Sadi Belger 1916 yılında İstanbul’da doğdu. 1934’de İstanbul Lisesi’nden, 1940’da İstanbul Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. 1948’de Haydarpaşa Numune Hastanesi’nde öğrenimini tamamlayıp, operatör ünvanını aldı. 1950 - 1951'de Paris’te yaşadı ve çalıştı. 1954’de Vakıf Guraba Hastahanesi Cerrahi Kliniği Şefi oldu.
Dr. Sadi Belger’in sanata büyük bir ilgisi ve kabiliyeti vardı. Hat sanatına gönül bağladı. Tedavi için kendisine gelen devrin ünlü hattatı Halim Özyazıcı ile dost oldu ve kendisinden talik dersi aldı. Halim Bey’in vefatından sonra yine ünlü hattat Necmeddin Okyay’dan ders almaya devam etti ve 1963’de icazet aldı. Dr. Sadi Belger birçok kıt’a ve celî talik levha ve albümler yazdı. 1976 yılında vefat etti.

Kaynak: rportakal.com

 

Hattat Hafız Mahmud Öncü

1913 yılında İstanbul Şehzadebaşı’nda dünyaya gelmiş, Balıkesir Ziraat Okulu'ndan mezun olmuştur. İlkokul Müdürü merhum Süleyman Bey'den yazı çalışmalarına başlamıştır. Sonra Güzel Sanatlar Akademisi'nde Hacı Kâmil Efendi, Hacı Nuri Bey ve Hacı Halim Beylerden meşk alarak sanatını geliştirmiştir.

Ankara'da Kocatepe Camiinin elli metre kuşak yazısı ile dört büyük, oniki küçük kubbesinin, büyük kapı ile diğer dört kapısının üstlerindeki yazılarla, mahfil yazılarını yazmıştır.
Edirne Selimiye camiinin restorasyonunda bozuk ve silik yazılarını restore etmiştir. Beşiktaş'ta Kaptan İbrahim Ağa Camii'nin yazıları ile İstanbul Ataköy’de bir camiin yazılarını o yazmıştır.
Dış ülkelerden Birleşik Arap Emirlikleri’nde, Abu Dabi'de üç camiin kuşak ve kubbe yazıları, Libya'da bir camiin yazısı ile ABD'de Newyork'ta üç camiin yazılarını yazmıştır. Libya Başkanı Kaddafi ile on beş bakanının isimlerine tuğralar yapmıştır. Ayrıca pek çok yazı meraklısına tuğralar ve çeşitli yazılar yazmıştır.
Hafızlığı babası Teşvikiye İmamı merhum İlyas Hocadan tamamlamış, Sadeddin Kaynak ve İzmirli merhum Rakım Elkutlu'dan musiki de öğrenmiştir.
Radyolarda Beşiktaşlı Hafız Mahmud Efendi olarak güzel bir üslup ile mevlid ve Kur'an okumasıyla da tanınan ve sevilen ünlü bir sanatkârımızdır.
Kendisini rahmetle anıyoruz.

Kaynak: Başlangıçtan Günümüze Türk Hat Sanatı, Muammer Ülker, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara, 1987.

 

Hattat Emin Barın

Hattat ve cilt sanatçısı Hafız Mehmed Tevfik Efendinin oğlu Emin Barın, 2 Haziran 1913'te Bolu'da doğdu. Yedi yaşındayken babasından hat dersleri almaya başladı. 1932'de İstanbul Muallim Mektebini, 1936'da Ankara Gazi Terbiye Enstitüsü'nün Resim-İş Bölümü'nü bitirdi.

Zamanın üstadları Reisülhattatin Kamil Akdik'ten yazı, NecmettinOkyay'dan ise klasik Türk cilt yapım sanatını öğrendi. Çalışmalarını genelde klasik celî dîvanî ve kûfi ile bunların çağdaş yorumları veserbest kreasyonları üzerine yoğunlaştırdı. Hat icazetini de İsmail Hakkı Altunbezer'den aldı. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından açılan burslu eğitim sınavını kazanarak hat ve cilt sahasında ihtisas yapmak için Almanya'ya gönderildi. Almanya'da iken hazırladığı Olimpiyat Kitabı ile Hamburg Kitap Sergisi'nde birincilik ödülü kazandı. 1939'da Leipzig'deki Kitapçılık ve Sanat Akademisi'ne girerek kitap ciltçiliği dersleri aldı.  Alman Tayyarecileri Birliği'nin Göring'e verdiği beratın yazı ve cilt işlerini Emin Barın yaptı.
1943'ta Türkiye'ye dönerek İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisinde hat ve cilt sergisi açtı. Dekoratif Sanatlar Bölümü'nde öğretim üyesi olarak vazife alan Emin Barın,1958'de Fatih Divanı kitap cildiyle milletlerarası Brüksel sergisinde birincilik ödülü kazandı. 1969'da gittiği Lizbon'da su baskınında zarar gören bazı Türk-İslam eserlerinin restorasyonunda çalıştı. 1977'de Dublin sanat akademisinde, 1983'te Paris'te UNESCO genel merkezinde, 1985'te Münster'de hat sergisi, 1986'da İslam Kültür Merkezi'nde ikinci defa cilt sergisi açtı. 1983'te emekliye ayrılan Emin Barın 1984'te Ya Rahim adlı eseriyle Türkiye İş Bankası Süsleme Büyük Ödülü'nü kazandı. Özellikle kufi ve celi divani yazılarında yeni yorumlarla güzel eserler verdi.
Serbest anlayışa dayanarak yaptığı çalışmalarla da dikkati çekti. İslamabad Kültür Merkezi'nin yazıları, Anıtkabir'deki yazıları, Yunus Emre'nin mezar yazıları ve Ankara'daki KocatepeCamii'nin konferans salonundaki yazılar onun önemli eserlerindendir.
1987 yılında vefat eden Emin Barın'ın 200'ü aşkın eseri vardır. Birçok devlet başkanına, üniversitelere, çeşitli kuruluşlara takdirnameler, beratlar ve diplomalar yazdı. Yapı Kredi Kültür Sanat Yayınları arasında Prof. Önder Küçükerman tarafından kaleme alınan, "Bir Yazı Sevdalısı: EMİN BARIN" isimli kitap 2002 yılında yayımlanmıştır.

 

Hattat Saim Özel

1919 yılında Adapazarı / Taraklı'da doğdu. Annesi Hatice Hanım, babası çevresinde sayılan, otoriter ve hatip olan Hafız Hüseyin Hamdi Bey'dir.
1 Temmuz 1928 tarihinde Adapazarı Taraklı İlkokulu'nu pekiyi derece ile bitirdi. 2 Mart 1941 tarihinde Nuruosmaniye Kur'an Kursu'ndan Ömer Nasuhi Bilmen ve Hasan Akkuş imzalı Hafızlık Belgesi'ni aldı. 1 Temmuz 1963 tarihinde (1962-1963 yaz döneminde) Gedikpaşa Ortaokulu'ndan orta derece ile mezun oldu. Kendisi de babasının mesleği doğrultusunda imamet mesleğini seçerek 27 Nisan 1938 tarihinde Cedit Valide Camii müezzin vekili olarak göreve başladı. Sırasıyla; Kocamustafa Paşa Camii müezzin-kayyımlığı, Nuruosmaniye Camii müezzin-kayyımlığı ve imam-hatipliği, Gedikpaşa (Divân-ı Âli) Camii imam-hatipliği, son olarak da Süleymaniye Camii imam-hatipliği görevlerinde bulunarak 5 Ekim 1981 tarihinde emekliye ayrıldı.
1952 yılında açılan iki aylık tekâmül kursuna devam ederek; fıkıh, akaid, siyer, talim ve kıraat, yurt ve sağlık bilgilerinden yapılan imtihan sonunda pekiyi derece ile diploma aldı. Diplomada; Selahattin Uslu, Nuri Yeprem, H. Sadık Erzi ve Ömer Nasuhi Bilmen'in imzaları bulunmaktadır.
Saim Özel 1950'li yıllarda tasavvuf müziğine ve hat sanatına ilgi duyar. Hafızların yanında ilâhiler ve usul öğrenir. 1969 yılında yayınladığı Hat Örnekleri kitabında Hattat Hacı Halim Özyazıcı'dan 15-20 sene hat dersi aldığını anlıyoruz. Onunla birlikte Kamil Akdik, Beşiktaşlı Hacı Nuri (Korman) Beylerden de istifade ettiğini vurgulamaktadır.
29 Ekim 2005 günü Taraklı'da doğduğu evde vefat eden hafız hattat Saim Özel, aynı gün Taraklı Kurşunlu (Yunuspaşa) Camii'nde öğle namazının ardından kılınan cenaze namazının sonra Taraklı Mezarlığına defnedilmiştir.

Kaynak: Mustafa Bektaşoğlu, Irmak Dergisi, Sayı: 60 (Hattat Saim Özel Anısına), Aralık 2005.

 

Hattat Ali Alparslan


1923 yılında dünyaya gelen hattın son büyük üstatlarından Prof. Dr. Ali Alparslan 1948 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisansını Tahran Üniversitesi Fars Filolojisi Bölümü’nde, doktorasını İstanbul Üniversitesi’nde tamamladı (1962). Bir yıl Başbakanlık Arşiv Genel Müdürlüğü’nde; iki yıl da Dışişleri Bakanlığı’nda memurluk yaptı. Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’nde asistan olarak çalıştı. 1963 – 1966 yılları arasında Londra Üniversitesi, 1967’de Chicago Üniversitesi’nde dersler verdi. 1968’de doçentliğe, 1980’de de profesörlüğe yükseltildi.
Kültür Bakanlığı tarafından basılmış kitapları yanında ilmî dergilerde Türk edebiyatı ile ilgili birçok makalesi bulanan Prof. Dr. Ali Alparslan, Hattat Necmeddin Okyay’dan nesta’lîk ve rik’a derslerine devam ederek icazetname almaya hak kazandı; Hattat Halim Özyazıcı’dan divanî ve celî divanî öğrendi. Emekli olduktan sonra çağrıldığı Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’ne bağlı Geleneksel Türk El Sanatları Bölümü’nde hat dersleri veren Ali Alparslan özellikle ta'lik hattının son büyük üstatlarından biri olarak kabul edilmektedir. 24 Ocak 2006'da hayata gözlerini yumdu.

 

Hattat Şevket Özdem (Erzurumî)

Hattat Şevket Özdem 1926 Yılında Erzurum’un Aşkale ilçesine bağlı Taşağıl köyünde doğdu. İlk mektebi köyünde bitirdikten sonra kendi gayreti ile dini ilimlere yöneldi. 1946 yılında Alvarlı Efe hazretlerinin dervişi oldu. Hafızlık ve tahsili için 1948 yılında önce Konya’ya ardından da İstanbul’a gitti. İlk olarak Hasan Akkuş hocanın medresesinde hafızlığa başladı. Mihrimah Sultan’da Gönenli Mehmet Efendi’den hafızlığını tamamladı. İki yıl Arapça okudu. Müftülüğün açmış olduğu Müezzinlik sınavını kazanarak Sultanahmet İshak Paşa Camii’nde göreve başladı.
Görev yaptığı caminin içinde bir köşeye yazdığı besmele onun hat sanatına başlamasına vesile oldu. O yıllarda Maârif matbaasında hattatlık yapan Muhammed Şevket Pektaş Efendi (1880-1969) bu besmele sayesinde genç Ömer Şevket Efendiyi fark etti. İlk olarak sülüs ve nesihden hüsn-i hatta başladı. Daha sonra ta’lik meşk etti. Muhammmed Şevket Efendi,  Ömer Şevket’i hocası Re’fet Efendi, arkadaşları Halim Özyazıcı, Hamid Aytaç ve Süheyl Ünver ile tanıştırdı. Süheyl Bey’den iki ay kadar şükûfe çalıştı. Şevket Özdem uzun zaman Halim ve Hamid hocadan da meşk aldı. 1954 yılında Sultanahmet Camii’nde yapılan bir merasimle Şevket Pektaş ve Hamid Aytaç imzasıyla Halim Efendinin elinden icazetnamesini aldı. İcazet duasını Gönenli Mehmed Efendi okudu.
Ailevi nedenlerden dolayı 1965’de memleketi Erzurum’a döndü. Erzurum ve Aşkale’deki camilerde görev yaptı. 1978’de imamlıktan emekli oldu müteakiben hac vazifesini ifa etti. Şevket Özdem İstanbul’dan döndükten sonra hattı bırakmadı. Aşkale’deki evinde bütün zamanını hatla meşgul olarak geçirdi. Yüzlerce hilye, dua, ayet ve hadislerden oluşan levhalar, ayrıca 17 cüzü tamamlanmış bir Mushaf-ı Şerif yazdı. Erzurum ve çevre illerde 25 kadar caminin yazılarını yazdı. “Bu sanatın tadına varan kişi bir daha bırakamaz, her zaman iyiye ve güzele ulaşmak için kendini zorlar ve neticede kıymetli eserler doğar. Hattatlık fedakârlık isteyen bir sanattır” diyen Şevket Özdem bu sanatı taşrada ihya ve icra eden vefakâr bir sanatkârımızdı. Birçok hafızlar yetiştirdi. Torunu Nurullah Özdem de hat sanatına dedesi Şevket Efendiden başlayıp 2007 yılında Davut Bektaş’tan Sülüs ve Nesih icazetini aldı.
Şevket Özdem 7 Ocak 2003'de Erzurum’da Hakkın rahmetine vasıl oldu. 

Nurullah Özdem

 

Hattat Muhammed Fahrettin Bilgiç

Adıyaman Merkezde 10 Haziran 1928 yılında dünyaya gelen Mehmed Fahreddin Bilgiç, bir buçuk, iki yaşındayken, henüz 20 yaşında olan babası Mustafa Bey’i kaybetmiştir. Babasına dair çok fazla bir şey hatırlamayan Fahreddîn Bey, Habib Bey ismindeki ağabeyi ile birlikte Şer’iyye Baş Kâtipliği yapmış olan dedeleri Mehmet Sâdi Bey’in yanında büyümüşlerdir. Henüz dört yaşındayken ailesi Kâhta’nın Akçalı Köyüne taşınmıştır. İlkokula Kâhta’nın Narince Nahiyesi’nde başlamış, beşinci sınıfı Adıyaman’da tamamlamıştır. Bu arada ortaokulu ise dışarıdan vermiştir.
Fahreddin Bey, kendisinin ifadesine göre daha ilkokul çağlarında resim sanatına oldukça fazla bir ilgi duymaktaymış. Zira gördüğü her şeyi resmini yapabilen Fahreddin Bey, daha ilkokul birinci sınıftayken beşinci sınıf öğrencilerinden çok daha güzel resimler çizebilmekteymiş. Yazı yazmaya ise dört, beş yaşlarında, okumasını bilmediği halde gördüğü yazıları taklit ederek başlamış.  
Onun resme ve güzel yazıya kabiliyetinin olduğunu dedesi anlamış ve torununu yönlendirmeye başlamıştır. Mehmet Sâdi Bey, diğer torunlarıyla birlikte başka çocuklara da “Yâ Fettâh, Yâ Allâh” gibi ifadeleri söyleyerek kurşun kalemle bunları yazmalarını istermiş, tabii olarak Fahreddin Bey diğerlerinden çok daha güzel yazılar yazarmış. Dedesi gençliğinde torununa yazısının güzelliğini devamlı vurgulayarak bir Kur’ân-ı Kerîm yazmasını tenbihlemiş ise de ne var ki Fahreddin Bey, dedesinin sağlığındayken onun istemiş olduğu gibi bir Kur’ân-ı Kerîm yazamamıştır.
İlginçtir ki Fahreddin Bey’in hiç hocası olmamıştır. O, tamamen etrafında gördüğü ve bulabildiği yazıları taklitle kendi yazısını geliştirmiştir. Eskilerin tabiriyle tamamen hüdâ-yı nâbit bir halde hat sanatını geliştirmiş ender kimselerden birisidir. O, Hâfız Osman Kur’ân’ına, Mevlitlere ve Niyâzî-i Mısrî’nin Dîvânı’na bakarak kendi yazısını ilerletmiştir.
1948 yılında askerlik vazifesi için İstanbul’a giden Fahreddin Bey, burada iki buçuk yıl askerlik vazifesi yapmıştır. Necip Fazıl Kısakürek’le ahbaplığı olan bir asker arkadaşı vasıtasıyla, o vakitler karalamış olduğu bir şiiri, büyük şaire göstermiştir. Necip Fâzıl, Fahreddin Bey’in bu şiirini çok beğenmiş ve sadece bir yerini düzeltme ihtiyacı hissetmiştir. Ayrıca Anadolu’nun bağrından çıkan bu gencin yazmış olduğu bu şiirine de hayret etmiştir. 
Fahreddin Bey, askerlik sonrasında da hat çalışmalarına devam etmiştir. Fakat bu çalışmalar daha çok kendisini geliştirmeye yönelik olup, özellikle piyasaya yönelik bir gayreti olmamıştır.
İlk memuriyet hayatına henüz yirmi üç yaşındayken imam-hatiplikle başlayan Fahreddin Bey, Adıyaman Merkez’de Çarşı Camii olarak bilinen ve Abdülğanî Nablusî Efendi’nin gayretleriyle yaptırılan caminin içerisine cam üzerine Aşere-i Mübeşşere, Peygamber Efendimizin İsm-i Şerifleri ve Besmele gibi muhtelif yazılar yazmıştır.
Askerliği bitirip memuriyete atandıktan sonra Sabiha Hanım’la evlenmiş olan Fahreddin Bey’in bu evliliğinden beş kız ve dört erkek evladı olmuştur. Oğullarından Veysel Bey de babasının yolundan gitmekte ve hat sanatıyla uğraşmaktadır.
Fahreddin Bey, imamlıktan sonra Mâliye’ye geçmiş ve 1978 yılı Nisan ayında emekli oluncaya kadar bu işte çalışmıştır. Memuriyet hayatı boyunca, işten geldikten sonra evindeki masasına geçip, hat meşk etmiştir. Bu arada onun piyasaya yönelik ilk yazıları Diyarbakır’a olmuştur. Bunun da oldukça ilginç bir hikâyesi vardır. Fahreddin Bey, 1974 yılında oğlunu Diyarbakır’da bir liseye kayıt için götürdüğünde, saati bozulmuş ve tamir ettirmek için bir saatçiye uğraması gerekmiştir. Saatini tamir ettirirken dükkândaki hat levhalarını ilgiyle inceleyen Fahreddin Bey’in bu durumu, saatçi tarafından fark edilmiştir. Saatçi Fahreddin Bey’e hat sanatıyla ilgilenip ilgilenmediğini sormuş ve ondan olumlu cevap alınca, onu bir kitapçı komşusunun yanına götürmüştür. Bu şahıs Kısmet Kitabevi sahibi Mehmet Acet’tir. Mehmet Bey, Fahreddin Bey’den bir iki numune yazmasını istemiş, müteakiben de o gün orada Fahreddin Bey’e dört ya da beş kitap yazımı siparişi verilmiştir. Fahreddin Bey, daha sonra da İstanbul’dan bir başka kitabevine yazılar yazacaktır. 
Fahreddin Bey, meşhur Hattat Hâmid’le 1977 yılında İstanbul’da Cağaloğlu’ndaki Reşid Efendi Hanı’nın ikinci katındaki izbe bir hücrede karşılaşmıştır. Hocamızın anlattıklarına göre Hattât Hâmid, orada yatıyor, oturuyor ve çalışıyormuş. Fahreddin Bey, yanında götürdüğü bazı çalışmalarını Hattat Hâmid’e göstermiştir. Hattat Hâmid,  Fahreddin Bey’in yazılarını incelemiştir. Bu arada Hattat Hâmid, Fahreddin Bey’e “Pekâlâ, bir yazı yazın da göreyim” demiş ve bunun üzerine de hemen bir yazı yazmıştır. Fahreddin Bey’in anlattıklarına göre o esnada Hattat Hâmid’in yanında -hocamız onun kızı olduğunu söylediği- bir hanım bulunmaktadır. Bu hanım, Hattat Hâmid’e Fahreddin Bey’in icâzeti hak edip etmediğini sormuş? Hattat Hâmid de onun hak ettiğini söylemiştir. Böylece Fahreddin Bey, Hâttat Hâmid’den icâzetini almıştır. Müteakiben Fahreddin Bey, Hattat Hâmid Bey’in öğrencisi olduğunu, yazmış olduğu birçok yazısında belirtecektir.
Bir hattat için en büyük bahtiyarlık, herhalde baştan sona kadar bir Kur’ân-ı Kerîm yazabilmektir. Dedesinin tavsiyeleri yerini bulacak ve Fahreddin Bey, tevâfuklu Kur’ân-ı Kerîm’in yazımını, 1980 yılında Adıyaman’da tam bir yıl içerisinde bitirecektir. Bu Kur’ân-ı Kerîm, Sıddık Dursun isimli bir şahıs için yazılmış olup, müteakiben de 1403/1983 yılında İstanbul’da basımı gerçekleştirilecektir.
Fahreddin Bey, müteakiben 1983 yılında Ankara’ya taşınmıştır. Aslında daha öncesinde hemen emekli olduktan sonra Kültür Bakanlığı tarafından Ankara’da sözleşmeli personel olarak istihdam edilmesi planlanmış, fakat ne var ki bu mümkün olmamıştır.
İlk Kur’ân’ını yazdıktan sonra Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından kendisinden Resm-i Osmânî tarzında bir Kur’an-ı Kerîm daha yazması istenmiş, bunun üzerine Fahreddin Bey, bu Kur’ân-ı da tam yedi ayda yazıp bitirmiştir. Kurum tarafından 1405/1985 yılında bastırılmış olan bu Kur’ân-ı Kerim, halen Diyânet İşleri Başkanlığı’nda mahfuzdur.
İyi derecede Arapça ve Farsça bilen Hattat Muhammed Fahreddin Bilgiç öğrencilerinin isteği üzerine Farsça, Feridüddîn Attâr’ın Pendnâme’sini de okutuyordu
Yazılarında Fahrî imzasını kullanan Fahreddin Bey, rik’a, nesih, sülüs, ta’lik gibi muhtelif yazı çeşitlerinde pek çok yazı kaleme almış olup, yukarıda zikrettiğimiz gibi biri tevâfuklu olmak üzere iki Kur’ân-ı Kerîm’inin dışında, Evrâd-ı Fethiyye, (Ankara 2006 ve 2008) gibi dua mecmuaları, Elif Be Cüzü, ilmihal kitapları, hilyeler, muhtelif sülüs levhalar, kitap kapakları ile Özelif Sitesi Camii ve bazı camilerin hatlarını ve de muhtelif mezar taşlarının yazılarını yazmıştır. Ayrıca tespit edebildiğimiz kadarıyla Fahreddin Bey’in bir yazısı, I. Devlet Türk Süsleme Sanatları Sergisi’nde sergilenmiş ve bu sergiye katılan eserler Kültür Bakanlığı’nca müteakiben bastırılmıştır.  
Yıllarca öğrencilerine örnek bir ahlâk, gayret ve muhabbetle ders veren Hattat Muhammed Fahreddin Bilgiç, çok sevdiği hüsn-i hat dalında yetiştirip icâzet verdiği talebelerini bırakarak, 12 Aralık 2013 tarihinde Hakk’a yürümüş ve naaşı memleketi olan Adıyaman’da toprağa verilmiştir.
Dr. Necmi Atik

 

Hattat Yusuf Ergün (Erzincani)

Yusuf Ergün (Erzincanî), 1956 yılında doğdu. İlkokul ve İmam Hatip Lisesi'ni memleketi Erzincan'da bitirdi. İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü'nden mezun oldu (1980). Hat sanatına ilgisi İmam hatipli yıllarda başladı. Erzincan'ın bakır işleme sanatını öğrendi, hat örneklerini bakır tabaklara, panolara işledi. Öğretmeni Ali Nar'ın hat sanatını teşvik edici söz ve destekleriyle 'hat'ta başladı. 1976 yılında yüksek tahsil için İstanbul'a geldi. Hattat Hamit Hoca ile tanıştı. Ondan ders aldı. Hafız Kemâl Batanay'dan; ta'lik ve rik'a meşketti. Yazılarında Yusuf Erzincanî imzasını kullandı. Emin Saraç ve Ali Yakup gibi hocalardan özel dersler aldı. Arapçasını geliştirdi. Üstadı Hamit Hoca gibi hattın her türünde başarılı eserler verdi. Velud bir hattat olan Yusuf Ergün, mütevazı ve dervişane bir hayat yaşadı. İki yıl yakalandığı hastalığa sabretti. 25 Ocak 1985'te İstanbul'da vefat etti. Erzincan Terzi Baba mezarlığına defnedildi.
Kaynak: Rıfkı Kaymaz

 

Hattat Doğan Çilingir

Ankara'da 1949 yılında dünyaya gelen Doğan Çilingir, 1970 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nden mezun oldu. Öğretmenlikten emekli olan ve 5 Nisan 1991 tarihinde hat çalışmalarına başlayan Çilingir, hattat Adem Sakal'dan Sülüs "Rabbi yessir" meşkiyle sanata başladı. Sülüs ve nesih meşklerine Adem Sakal'ın da hocası olan Fuat Başar'la devam eden ve meşkleri içine sinmediği için 3 kere baştan sona kadar tekrar yazan Çilingir, 6 sene sonra icazet aldı. Sanatçının meşklerini Mehmet Özçay da görmüş ve çalışmalardan memnun olduğunu belirtmiştir. Hattat Hamit Aytaç'ın mezar naklinde meşk ve çalışmalarını hattat Hasan Çelebi'ye de gösteren Çilingir, birçok üstattan teşvik edici iltifatlar aldı.
Çalışmalarını daha çok Ankara'da gerçekleştiren Çilingir, Alanya'da 1, Ankara'da 3 kişisel sergi açtı. 7, 10. ve 12. Devlet Türk Süsleme Sanatları sergi ve kataloglarında eserleri yayınlanan, ayrıca IRCICA'nın düzenlediği 5. Uluslararası Hüsn-ü Hat Yarışması'nda Türkiye'yi temsil eden tek Türk olarak dereceye giren ve ödül kazanan Çilingir, 27 Hilye-i Şerif, çok sayıda sülüs-celi istif, sülüs, nesih ve talik eserlerinin yanında kolaylıkla cesaret edilemeyen bir kulvar olan ilk İslam yazısı; hakiki-yazma kûfî deryasına dalarak bu dalda da özgün eserler verdi. Bunlar arasında yer alan ve akademik bir çalışma mahiyetinde kabul edilen "Hakiki-Yazma Kufi Meşkleri"nin, sahasında ilk olması hasebiyle dünyada bir eşinin daha bulunmadığı ifade edilmektedir. Hocası Fuat Başar'ın, hattatlar arasındaki bir sohbette, Doğan Çilingir'e işaretle "Zamanımızda sahabeler devrindeki yazıyı bile yazan var" diyerek sanatçının yeteneğini anlattığı belirtilmektedir.
Tuğrakeş de olan GESAM üyesi hattat Doğan Çilingir, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın 16.02.2005 gün vs 17961 sayılı onayıyla illerde açılan Hüsn-i Hat kurslarında görevlendirilecek eğiticilerin yeterliliklerinin belirlenmesiyle yurt içi ve dışında sergilenecek eserlerin seçimi amacıyla oluşturulan Değerlendirme Komisyonu üyeliğine seçildi. Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin ve Kültür Bakanlığı Eğitim Dairesi Başkanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı Hizmet İçi Eğitim Dairesi'nin açtıkları hat kurslarında 300'den fazla öğrenciye Hüsn-ü Hat hocalığı yapan Çilingir'in öğrencilerinden 6'sı icazet aldı.
30 Temmuz 2006’da, 57 yaşında hayata veda eden Doğan Çilingir, Türkiye'nin son dönemde yetiştirdiği en önemli hat sanatçılarından biriydi.
Kaynak: turkhattat.com

 

Hattat Fevzi Günüç

1956’da Konya’da doğdu. 1979 yılında Konya yüksek İslam Enstitüsü’nden mezun oldu. 1980-1986 yılları arasında T.C. Kültür Bakanlığı, Konya müze Müdürlüğü, Mevlana Müzesi Asistanlığı görevlerinde bulundu. 1982 yılında dışarıdan Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde hat dersleri öğretim görevlisi olarak göreve başladı. 1986 yılında Selçuk Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü hüsn-i hat okutmanı olarak çalışmaya başladı.1985-1987 yılları arasında aynı üniversitede yüksek lisans eğitimini, 1991 yılında da doktorasını tamamladı. “XV.-XX. Yy. arasında Osmanlı Dini Mimarisinde Celi Sülüs Hat Uygulama ve Terkikleri” adıyla doktora tezini yayımladı. 1991 yılında Selçuk Üniversitesi Sosyal bilimler Enstitüsü’nde “Sanatta yeterlilik” diploması aldı.
1982 yılında Hüseyin Kutlu ile başladığı sülüs-nesih yazı çeşitlerinden 1993 yılında icazet aldı. 1993 yılında Türk İslam sanatları Anabilim Dalında yardımcı doçent, 2002 yılında Geleneksel Türk El Sanatları Eski Yazı Anasanat Dalında doçent ve 2007 yılında ise aynı ana sanat dalında profesör oldu.
2003-2005 yılları arasında Selçuk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi dekanlık vekilliği görevini; 2005 yılından vefatına kadar Güzel Sanatlar Fakültesi GTES bölüm başkanlığı ve 2007 yılından itibaren de Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanlığı görevini yürüttü.
Konya'da kuruculuğunu yaptığı Destegül Güzel Sanatlar Mektebi çatısı altında Gelenekli Türk Sanatlar faaliyetlerinin yürütülmesine katkı sağladı.
Yurt içi ve dışında karma ve kişisel sergilerinin yanı sıra alanında yayımlanmış kitap ve makaleleri bulunmaktadır.
22 Nisan 2013 günü vefat etmiştir.